Gizemli Tarih Oyunu serisinin başkarakteri Ufuk çok meraklı, zeki ve yaratıcı bir çocuk. Henüz dokuz yaşında ama şimdiden bir bilgisayar oyunu tasarlamayı başardı. Işınlanarak oyunun içerisine girmek ve ilk insanlarla ateş yakmayı öğrenmek gibi şeylerse diğer becerileri arasında geliyor.
Yazan: Emel Altay
Bilgisayar oyunlarına meraklı olmak, zamanımızın çocuklarını düşününce çok da dikkat çekici bir özellik olmasa gerek. Oyun oynamayı hangi çocuk sevmez ki? Ama Ufuk’u özel kılan bir şeyler, hatta çok şeyler var. O tabletine olduğu kadar kitaplara da düşkün. Ayrıca günlük de tutuyor, hem de resim günlüğü. Gün içerisinde ilgisini çeken, aklında yer eden olayları defterine çiziyor. Anne babası arkeolog olan Ufuk, tarihe ve arkeolojiye de oldukça meraklı. İlgi alanlarını bir araya getirip yaratıcı şeylerle kendine ait kılmaya ise bayılıyor. Evet, karşımızda çok yaratıcı ve özgün bir karakter var.
Gizemli Tarih Oyunu, şimdilik iki kitaplık bir seri. İlk kitap Gizemli Tarih Oyunu 1.0 Karain’de Taş Çağı adını taşıyor. İsminden de anlaşılacağı üzere Karain Mağarasını merkeze alan hikâye, ailesiyle birlikte kazı ekibini ziyarete gelen Ufuk’un maceralarıyla zenginleşiyor. Ufuk, Karain Mağarası’nda keşfe çıktığı sırada nesli milyonlarca yıl önce tükenmiş olması gereken dinozorların küçük bir üyesiyle karşılaşıyor. Mikroraptor adındaki bu minik dinozorla arkadaş olan Ufuk, hem bu acayip dostluktan hem de kazı çalışmalarından öğrendikleriyle bir bilgisayar oyunu tasarlıyor. “Gizemli Tarih” adını koyduğu oyun, insanlığın çağlar boyunca geçtiği aşamaların bir özeti aslında. Taş devri, neolitik çağ gibi çağların her biri oyunda bir etaba denk geliyor. Kitapta Ufuk’un sorduğu sorulara kazı ekibinin ve Mikroraptor’un verdiği yanıtlarla okurlara bilgi aktarımı yoluna gidilmiş. Böylelikle, merakla hikâyeyi takip ederken arkeoloji, tarihi dönemler gibi başlıklarda birçok şey öğrenme imkânı bulunuyor.
GÖBEKLİTEPE’DE KAYBOLAN HEYKELİN SIRRI NE?
Serinin ikinci kitabı Gizemli Tarih Oyunu 2.0 Göbeklitepe’nin Kayıp Heykeli, insanlık tarihinin yeniden yazılmasına neden olacak kadar büyük bir keşif olan Göbeklitepe’de geçiyor. Sonsuz merakı ve yaratıcılığıyla Ufuk, bir yaş büyümüş hâliyle karşımızda. Bu kez yalnız da değil, yanında annesinin yakın arkadaşının kızı da var. Ufuk ve Gökçe, aileleriyle birlikte Göbeklitepe’deki kazı ekibini ziyarete geliyorlar ve daha alana geldikleri ilk gün, ortalık büyük bir hırsızlık vakasıyla sarsılıyor. Kazıda bulunan bir heykel, sırra kadem basıyor. Tabii Ufuk ve Gökçe için bu zengin bir maceraya açılan kapı anlamına geliyor. İkiliye kısa zaman sonra gizemli bir kız çocuğu da katılıyor. O köyde yaşayan ve adının Yıldız olduğunu söyleyen kız, gizemli olduğu kadar neredeyse minik dinozor Mikroraptor kadar sıra dışı. Babaannesinin adını Sirius koymak istediğinden bahsediyor mesela. En yakın arkadaşı, Kösürge adında bir köstebek. Yıldız’ı garip kılan daha pek çok şey var ama bunlar, kitapla birlikte çıkılan yolculukta keşfedilirse tadı çıkarılacak türde bilgiler. Bunun için de sıra dışı olduğu kadar geveze de olan Yıldız’ı sabırla dinlemek gerekiyor.
TABLETLE ÇIKILAN ZAMAN YOLCULUĞU
İki kitapta da süregelen temalar mevcut. Örneğin Ufuk’un yanından ayırmadığı tableti hem Karain mağarasında hem de Göbeklitepe’deki eserlerle ışınlar yoluyla manyetik bağ kurabiliyor. Dahası Ufuk, bu manyetik alana dâhil olarak tabletinin, daha doğrusu kendi tasarladığı tarih oyununun içine girebiliyor, mağara insanlarıyla ateş yakmayı ya da basit el aletleri yapmayı deneyebiliyor. Tarihle ilgili önemli bilgilerin hikâyelerin kurgusuna eğlenceli biçimde eklenmesi de iki kitabın ortak metotlarından. Göbeklitepe’nin insanlık tarihinin seyrini değiştirmesi, Ufuk’un tasarladığı bilgisayar oyunun tüm kronolojisinin değişmesine yol açabileceğiyle birlikte veriliyor örneğin.
KITAPLARIN SONUNDA BIRER SÖZLÜK VE MAKALE YER ALIYOR
Her iki kitabın da sonuna kısa bir sözlük konulmuş. Sözlükte metinde geçen teknik terimlerin basit açıklamaları yer alıyor. Buna ek olarak; iki kitapta da arkeoloji alanında çalışan akademisyenlerin Karain ve Göbeklitepe üzerine yazdıkları aydınlatıcı bilgiler içeren birer yazıyla son buluyor.
YAZAR GERÇEK KAZI DENEYİMLERİNİ HİKÂYELERİNE AKTARIYOR
Serinin yazarı Demet Ekmekçioğlu aslında bir arkeolog. Üstelik Karain Mağarası kazılarında bizzat çalışmış biri. Kazı sahasında bizzat bulunmuş olmanın avantajını kullanan yazar, bildiklerini teknik ve profesyonel dilden arındırarak çocukların da anlayacağı bir seviyeye indirmeyi başarmış. Yine de bilgi verirken bonkör davrandığını, okurlarının hem merakını hem de öğrenme isteklerini bol bol beslediğini söylemek mümkün. Satır aralarında kazı yapmanın zorlukları, bu alanda zaman zaman yaşanan güvenlik sorunları, arkeologların yaşadığı kimi sıkıntılara da işin bir profesyoneli olarak değinmeden geçemiyor.
Kitaba renk katan çizimler, Deniz Avcıer imzası taşıyor. Her biri çocuk kitapları için hacimli sayılabilecek sayfalara sahip kitaplar, Avcıer’in resimleriyle daha kolay okunur ve albenili bir hâle kavuşmuş.