Bu yazı 21.1.2018 tarihinde kitapeki.com sitesinde yayımlanmıştır.
http://kitapeki.com/daha-iyi-bir-dunya-mumkun-mu/
Daha iyi bir dünya mümkün mü?
Her yanı gökdelenlerle çevrili, basacak toprağın kalmadığı şehirlerde yaşıyoruz. Ekoloji ise sadece bir bilim dalı ya da ders olarak zihnimize yerleşiyor. Yeni dünya düzeni, doğayı yok sayacak kadar acımasız. Doğayı ehlileştirebileceğine inanan insan, kendi yarattığı yapaylıktan, mutsuzluğa doğru gidişinden rahatsız. Doğa karşısında insanoğlu var oluş sebebini unutmuş, kendine ihanet etmiştir. Bazı eserler de bunu yüzümüze çarpmak için varlar.
Manhattan’ın batı yakasında terk edilmiş, unutulmuş bir tren istasyonuna yolu düşen yazar ve çizer Peter Brown, doğa ile şehrin işbirliği yaptığına şahit olur. İnsanlarla trenler işe karışmayınca doğanın da yeniden süsleme özgürlüğüne kavuştuğunu görür. İşte bu gerçek olay Meraklı Bahçe adlı muhteşem resimli kitabın yazılmasına ilham kaynağı olur.
İnsanların yüksek binalar arasında içeride bir hayat geçirmeyi tercih ettiği, sıkıcı, çirkin ve kasvetli bir şehir hayatı, distopik bir hikâye iken ekolojik bir masala dönüşüveriyor Meraklı Bahçe’de.
Kasvetli bir şehirde yaşayan meraklı Liam’ın yolu bir gün uzun zamandır çalışmayan demiryoluna düşer. Her meraklı çocuk gibi rayları incelemek için gelmiştir. Ama orada yabani çiçekler ve bitkiler ile karşılaşır. Çok şaşırır ve bahçıvanlık yapmaya karar verir. İlk başlarda bu işte çok iyi olmasa da zamanla onların dilini anlamaya başlar. Liam, sahici bir bahçıvan oldukça, bitkiler de sahici bir bahçeye dönüştükleri hissine kapılır. Burası önünde kilometrelerce demiryolu uzanan sıradan bir bahçe değildir. Olduğu yerde durması imkânsızdır. Onları tutan bir şey yoktur. Bahçe harekete geçip keşfe çıkmaya karar verir. Küçük yabani otlar ve yosunlar öncü grup olur, diğer narin bitkiler de onları takip eder. Bahçe gittikçe büyür, gelişir ama kışın gelmesi, her yerin karla kaplanmasıyla Liam ve bahçe arasındaki bağlantı kopar. Liam bahçe için kaygılanmak yerine bahara hazırlanmaya karar verir, yeni aletler alır, dersini iyice çalışır, bahçıvanlıkla ilgili çok şey öğrenir. İlkbaharla beraber hem bahçıvan Liam hem de bitkiler işe koyulur. Bitkiler artık demiryolu sınırından çıkıp şehrin geri kalanını keşfetmek ister. Yine ilk harekete geçen yabani otlar ve yosunlar olur. Narin bitkiler de peşlerini bırakmaz. Bir anda şehrin her yerine dağılmaya başlarlar. Asıl şaşırtıcı olan bitkilerin şehre yayılması değildir, buna destek olanlardır. Neden bu zamana kadar ortaya çıkmamışlar ve şimdi canla başla çalışır olmuşlardı. Nedeni çok açık. Şehirle doğa işbirliği yapmaya karar vermişti. Yapacak tek şey vardı. O işbirliğine dahil olmak.
New York Bestseller listesi müdavimi Peter Brown çok ödüllü bir yazar. Resimli kitaplara verilen en önemli ödüllerden olan Caldecott Ödülü ve New York Times En İyi Resimli Kitap Ödülü dahil birçok ödülün sahibi. Şimdi Türkçeye çevrilen iki yeni kitabıyla karşımıza çıkıyor. Meraklı Bahçe ve Bay Kaplan Yabana Çıkıyor hep kitap etiketiyle yayımlandı. Yine bu güzel resimli kitapları Türkçeye çeviren isim ise Çeviri Derneği’nin 2014 Onur Ödülü’ne layık Sevin Okyay. Bu iki kitabın da odak noktasında doğa var. Birinde doğaya dönüş, diğerinde kendi doğamıza dönüş.
Daha iyi bir dünya için doğa ile ilgili farkındalık için önce çocuklar diyoruz. Peter Brown bunu didaktik olmadan çok keyifli bir dille yapıyor. Hikâye kadar illüstrasyonlar da ilham verici ve büyüleyici.
Doğadan yoksun yaşayan kent insanlarına doğanın gücünü hatırlatan, doğanın kendi zihnine sahip olduğu, biraz cesaretle nasıl umutlu bir dünyaya erişilebileceğine şahit oluyoruz. Tüm çevresel mesajlar, doğanın eşsiz cazibesi hikâyeye nüfuz ederek insanın gerçek ruhunu bulmasını sağlıyor. Küçük bir dokunuş, büyük sihirlere dönüşebiliyor.
Bay Kaplan Yabana Çıkıyor kitabında Peter Brown yine doğal yaşama selam çakarken zorunluluklar ve dayatmaların getirdiği sıkıntıların altını çiziyor.
Şehir hayatından sıkılan Bay Kaplan’ın özüne dönmek ve kendini keşfetmek için yabana gidişini anlatıyor Bay Kaplan Yabana Çıkıyor. Rutin şehir hayatından sıkılan Bay Kaplan, biraz gevşemek ve eğlenmek ister. Yabani olmak ister. Hatta arkadaşlarının ne düşüneceğini bile düşünmeden yabani davranır. Ama bunu şehirde yapamayacağını anlayınca yabana gitmeye karar verir. Yabanda yaşamak ilk başlarda eğlenceli olsa da yalnızlık kötüdür. Bay Kaplan arkadaşlarını, evini, şehrini özler. Dönmeye karar verir. Döndüğünde bir şeylerin değişmeye başladığını fark eder. Her şeyin bir zamanı ve yeri olduğunu ise zamanı geldiğinde anlar.
Bir toplumu toplum yapan bireylerin aynı olması ve kuralların istinasız uygulanması mıdır? Kaplanın kararlılığı ve aykırılığı diğerlerine de riayet eder. Zaten kurallar ne için var? Tabii ki değiştirmek için.
Bu iki hikâye bize bir kez daha gösteriyor ki hikâyeler hayatı idealize etmek için araç olabiliyor.